Episodes
-
Bu haftaki konuğum, Türkiye’nin en önemli yapımcılarından, Zeynep Atakan. Bilmeyenler için şöyle bir kısa bilgi geçeyim; kendisi, “Ahlat Ağacı”, “Kış Uykusu” ve “Bir Zamanlar Anadolu’da” gibi Nuri Bilge Ceylan’in birçok filminin ortaya çıkmasını sağlayan esas kadındır. Bir yapımcı olarak yakaladığı başarının yanı sıra, genç yapımcıları yetiştirmek ve kadınların bu sektörde kendilerini eşit şartlarda gerçekleştirmeleri için gösterdiği çabaya hayran olmamak imkansız.
Zeynep’le bugün maskülen bir dünyada kendini var etmeyi, meslekte cinsiyetçiliği, önyargılarla baş etmeyi, terapi almaya karar verişini ve ruhunu bir laboratuvara dönüştürmesini konuştuk.
-
Bu haftaki konuğum, bana göre Türkiye’nin önde gelen ressam ve illüstratörlerinden, Sedat Girgin. Çizimlerini ilk olarak nerede ve ne zaman gördüm hiç hatırlamıyorum ama kendine özgü tarzı ve çizgisiyle sonrasında hep takip etmek istediğim bir sanatçı oldu. Geçtiğimiz aylarda açtığı 3. kişisel sergisi “Abartılar Diyarı” sayesinde gözlerimiz yine olağanüstü resimlerle bayram etti.
Sedat’la bugün illüstrasyondan para kazanmayı, defter köşelerine çizerken kendisini çizer olarak bulmasını, disleksik olduğu için okulda nasıl gerizekalı hissettirildiğini, sonrasında bir öğretmenin her şeyin yönünü nasıl değiştirdiğini, hayatındaki kadınların önemini, stresten hayatını kaybeden babasının onun yoluna nasıl ışık tuttuğunu konuştuk. Bir de geceleri yaşayan bir insanın olmanın matematiğini.
Sessiz, sakin, kendi halinde gibi duran bu şahane ressamı gecenin 2:30unda 1 saatten fazla dinleme şansına eriştiğim için çok mutluyum.
Umarım siz de keyif alırsınız.
-
Missing episodes?
-
Bu haftaki konuğum, su gibi bir kadın, Hazal Yılmaz. Onu nasıl tanımlayacağını anlamaya çalışırken aslında boşuna uğraştığımı anladım. Kendisine sordum “ne yazayım?” diye, sıfatlardan ziyade eylemlerle döndü bana. Çünkü kalıplara, kelimelerin bazen dar kalan tanımlarına kendini sıkıştırmayı sevmeyen biri o. Su gibi; ne zamana isterse, istediği şekle girip, onun tadını çıkararak yaşayan biri. Ama yaptığı bir sürü şey var. Yazıyor, geziyor, çokça yürüyor. Tanıdığım en çok yürüyen insan olabilir Hazal. Çok yürümek, çok düşünmeyi de getiriyor. Kavramların içini doldurup boşaltanları, olanla olmayan üzerinde çokça kafa yoruyor. Projeler üretiyor; bunlardan Hazal’a ait olduğunu bilmeden en aşina olduğunuz, İnstagram’daki “Çok Gezenler Kulübü” olabilir.
“Anlam Arama”nın ardından, çok yakın bir zamanda “Görülmemiş Mektuplar” isimli ikinci kitabı yayınlandı Hazal’ın. Gezgin olan bir insanın karantinalar yüzünden gezememesi de bize yepyeni, henüz tazecik olan yeni projesi Yarının Rehberi’ni getirdi.
Hazal’la bugün, durmayı öğrenmeyi, düşünce suçlusu bir babanın kızı olmayı, köksüzlüğü benimsemeyi ve iletişimde şefkati konuştuk.
-
Bu haftaki konuğum, içiyle dışıyla benim için sıradışı bir kadın, kurumsal iletişimci Aslıhan Begüm Gökçınar. Aslı, genç yaşında Alopesi Universalis denen ve henüz çaresi bilinmeyen rahatsızlığı nedeniyle bütün saçlarını çok kısa sürede kaybetmiş. Sebebi bilinmiyor. Hayatına peruk kullanmayan, “kel” bir kadın profesyonel olarak devam ediyor, bütün zarafetiyle.
Bizim arkadaşlığımız , ruhu yaralı iki savaşçının birbirlerindeki yarayı görür görmez tanıyıp şefkatle yaklaşmaları ve sonrasında görünmez bağlarla yollarına el ele devam etmeleri gibi başladı. Uzaktan birbirini kollayan, iletişime geçince de enerji patlaması yaşayan iki tutkulu kadın olduk. Halbuki sadece 2 defa karşılıklı oturup sohbet ettik Aslı’yla.
Bu dinlediğiniz bölüm, üçüncü oturumumuz olacak.
Aslı’yla bugün, saçlarının tamamını kaybetme hikayesini ve bir kadın olarak bu durumun nasıl hissettirdiğini, insanların tepkilerini ve kurumsal kodlamaları, kendini kabullenme nasıl başlıyor ve neleri değiştirme gücüne sahip, bunları konuştuk.
Keyifle dinleyeceğinizi umuyorum.
-
Bu haftaki konuğum, insanın tüylerini diken diken eden atlayış videolarıyla günümüze birkaç dakikalığına bile olsa sıra dışı bir heyecan katan sincap adam, Türkiye’nin ilk ve tek profesyonel B.A.S.E. ve wingsuit B.A.S.E. atlayıcısı Cengiz Koçak. Kendisini ilk olarak 19 Mayıs’ta yayınladığı ve Samsun’da attığı ilk adım için Atatürk’e teşekkür ettiği videoyla tanıdım. Söyledikleriyle gözümde bir damla yaş, izlediklerimle kanım çekilmiş bir şekilde, “benim bu adamla konuşmam lazım!” dediğimi hatırlıyorum. Hem hayata yaklaşımını, aklından geçenleri merak ediyor, hem de o ilk atlayışın büyüsünü birinci ağızdan dinlemek istiyordum.
Cengiz’le bugün, motivasyon ve cesaret tanımlarını, var olduğunu hissetmenin karşılığını, korku ile hemhal olmanın ne anlama geldiğini, insanın içindeki fabrikayı tam kapasiteyle çalıştırmasının neler getirdiğini, akışta olmayı ve o “ilk atlayışı” konuştuk.
-
Bu haftaki konuğum, kendi çapında küçük bir efsaneye dönüşen @hihieved hesabının yaratıcısı, editör Hande Birsay. Göz hizasına eğilerek iletişim kurduğu sevgili oğlu Kerem’le olan ve tam da olması gerektiği gibi dört dörtlük yaşanan “mükemmel ebeveynlik” maceralarını paylaştığı parodi hesabı, yüzbinlerce kusmuklu tshirt'lü ve gözü yaşlı uykusuz annenin, kucağında çocukla karanlık odalarda sabahlara karşı kıkırdayarak takip ettiği bir platforma dönüştü. “Mükemmel annelik beni teğet geçti” dediği kitabını yazarken, aslında çoğu annenin derinden yaşadığı o ortak yetersizlik hissini alıp kocaman bir sevgi ve kahkaha yumağına dönüştürdü.
Hande’yle bugün doğal olarak anneliği, en zorlandığımız taraflarını, çocuğumuz ve kendi çocukluğumuz arasında yaşattığı duygusal gelgitleri, yol göstericiliğin neden kendini keşfetmeyi gerektirdiğini ve piranaların arasına japon balığı salmanın nasıl bir his olduğunu konuştuk.
-
Bu haftaki konuğum, yapay zekanın aydınlık yüzü, medya sanatçısı, yönetmen ve araştırmacı Refik Anadol. Fırçasını makinelerin hafızasına daldırıp kamuya açık alanlarda dijital eserler yaratan, verilerin içine saklanmış ortak belleğimizden büyüleyici bir sanat ortaya çıkaran, insan/mekan ve makinenin kesişim noktasında insanlığımızın anlamını ve hayal gücümüzün sınırlarını sorgulayan bir vizyoner.
Refik’le bugün, kafa açan çok şey konuştuk, daha doğrusu o güzel güzel anlattı ve ben keyifle dinledim. Hayatlarımızda hala yeni sayılabilecek bu yeni dijital sanat formunu, makine zekasının getirdiği sonsuz olanakları, öğrenmeyi öğrenmenin önemini, çocuk merakımızı saklı tutmayı, dijital esenlik, data/bellek ekseninde dönen sihirli ilişkiyi ve yeşil ışıklar yakan dönüm noktaları üzerine konuştuk.
Bugün yepyeni şeyler öğrenmek için harika bir gün, sizi Refik Anadol’un sonsuz olasılıklı ve çok boyutlu dünyasıyla başbaşa bırakıyorum.
-
Bu haftaki konuğum, posket dünyasının taçsız kraliçesi, "Mediven Altı Terapi" podcast’inin yaratıcısı Deniz Dülgeroğlu. 20 yıldan fazladır terapist yollarını aşındıran Deniz, bir zamanlar oldukça travmatik olan hikayelerini, travmatik olduğunu unutturacak bir komiklik ve şirinlikle hem podcast hem de video formatında ‘80 milyonla’ paylaşıyor. Kulağınıza fantastik gelebilecek hemen hemen her hikayesinde, tuhaf bir şekilde kendinizden bir şeyler bulabiliyorsunuz. Ama bence her şeyden önemlisi, yaşadığımız bütün bu tuhaflıklar ve zorluklar içerisinde, hiç de yalnız olmadığımızı çok güzel gösteriyor.
Deniz’le bugün toplumsal utançlarımızın nasıl bireysel utançlara dönüştüğünü, anlatmanın ve paylaşmanın iyileştirici gücünü, babaannelerden nefret etmeyi ve bunu özgürce söyleyebilme cesaretini bulmayı, çocukluk travmalarını ve terapistlerin hayatımızdaki yerini konuştuk.
https://www.denizdulgeroglu.com/podcast
-
Bu özel bölümde çok özel bir konuğumuz var, benim için bu podcast’e alabileceğim en en en özel konuk. Bu podcast’e başladığımdan beri en büyük destekçilerimden birisi, benim biricik kızım Pera. Kendisi harika bir ressam, ağzının tadını bilen bir şef, yaratıcı bir lego uzmanı, bir şeyleri havaya atıp yakalama ustası ve dünyanın en düşünceli insanı. Benim tanıdığım en güzel kalp. Size anlatacak çok önemli şeyleri vardı.
Şimdi sizi, coronavirus gerilla kamu spotumuzla baş başa bırakıyoruz.
-
Bu haftaki konuğum, çok uzun zamandır hem işlerini hem kendisini hayranlıkla takip ettiğim, ve bende, kendisini gördüğüm yerde sımsıkı sarılmak isteyeceğim hissi uyandıran fotoğrafçı Ayten Alpün. 20’li yaşlarının başında İsveç’ten Türkiye’ye göç eden Ayten, moda çekimlerinin en çok aranan ve en çok sevilen fotoğrafçılarından bir tanesi. Aynı zamanda sosyal medyayı, paylaştığı dünya yemekleri tarifleri ve komik videolarıyla şenlendiriyor. Ama benim onun adını aklımda tutup bir daha hiç unutmamam, meme kanserinde erken teşhiste farkındalık yaratmak amacıyla bundan 11 yıl önce Bennu Gerede’ye çektirdiği o siyah beyaz fotoğrafıyla oldu. Başarılı bir fotoğrafçı olarak yolculuğu bir yana, ben bugün ondan biraz daha kişisel hikayelerini duymak istedim; çünkü Ayten, o bulaşıcı ve dolu dolu kahkahalarının altında kendi içinde ciddi bir mücadele vermiş, ikiz çocuklarından bir tanesine Cerebral Palsy teşhisi konmuş bir engelli annesi ve meme kanserini atlatırken kendi içinde cenneti tadıp geri dönmüş bir kadın.
Ayten’le bugün, engelli annesi olarak yolunu bulma çabasını, insanın kendi kendini hasta etme potansiyelini, kendini bütün hissetmek adına ülke değiştirmeyi, iç sesini kaybedip 50sinden sonra ona yeniden kavuşmayı ve teşekkür etmeyi öğrense de yaptığı dondurmanın güzelliğiyle barışamamasını konuştuk.
-
Bu haftaki konuğum yaşam enerjisiyle dopdolu bir kadın, ressam Eliff Karadayı. Her görüşümden sonra bana canlılık getirdiğini hissettiğim, evinin güzelliğinden sofrasının zarafetine, giyiminin özgünlüğünden pişirdiği olağanüstü güzel yemeklere, seyahatlerinde kurguladığı planlardan taktığı takılarla kitleleri peşinden sürüklemesine, kendi zevkince yaşama sanatının bence vücut bulmuş hali. Kendisinde ilk vurulduğum şeyin resimleri olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum.
Eliff’le bugün, mühendislik okurken bir depresyonla gelen ressamlık macerasını, çok yönlü olarak kendini gerçekleştirme ihtiyacını, kendini olduğu gibi kabul etmeyi öğrenmenin ve kendin olma cesaretini göstermenin getirdiklerini, ağır bir hamilelik depresyonu sonrasında yaşadığı beklenmedik değişimi, para kazanmanın ve harcamanın türlü çeşitlerini ve tuzluk atmanın inceliklerini onu konuştuk.
-
Bu haftaki konuğum sıra dışı bir yönetmen, vahşi doğa belgesel yapımcısı Burak Doğansoysal. Hayalini bile kurmamış olduğu bir meslek gelip onu bulmuş. Kuşların ve vahşi doğadaki hayvanların peşinde geçen bir hikaye anlatıcılığı onunkisi. Ödüllü sayısız belgeselden sonra bize Yaren ve Namibya Günlükleri gibi eşsiz yapımlar sunan bir insan.
Burak’la bugün, kilometrelerce uzaktaki bir kıtaya aşık olmayı, kitlelerce seçilmeyen yolu seçerken bir B planına sahip olmanın önemini, yaşamda denge kurmak denen kavramı, saldırıya geçmeye hazır bir aslanı cebindeki bıçakla karşılamaya hazır cesaretini nereden bulduğunu, çok mühim bir mesele olarak Justin Bieber’la dostluklarını ve kuşların bize öğretebileceklerini konuştuk.
-
Bu haftaki konuğum güçlü bir kalem, senaryo yazarı Nuran Evren Şit. Kendisi, son zamanlarda en çok konuşulan film ve dizi yapımlarının arkasındaki hayalgücü ve bunu ustalıkla kağıda dökebilen bir isim; Netflix’te son dönemde izlemeyen nerdeyse kimsenin kalmadığı Atiye dizisinin yanısıra Aşk Tesadüfleri Sever 1 ve 2, Vatanım Sensin, Hanımın Çiftliği ve Elveda Rumeli gibi yapımların senaryo yazarı. Ama ben onu, sakin bir okyanusun bütün dinginliğini o kocaman mavi gözlerinde taşıyan ve kendi hakikatini tutkuyla arayan zarif bir ruh olarak tanıdım. Ve bu yönüne de herkes biraz şahitlik etsin istedim.
Evren’le bugün, çocukluk hayalini gerçekleştiremeyeceğini anladığında gelen hayal kırıklığını ve bu durumun, bugün başarılı bir senaryo yazarı olmasını sağlayan esas tutkusunu yeniden keşfetmesine nasıl sebep olduğunu, insanın kendi yeteneğine bir türlü ikna olamama sürecini, kendisinin beni 1 dakikalığına “celebrity”ye dönüştürmesini, yaşadığı şehri arkasına bakmadan terk etmesine sebep olan etkenleri ve son olarak da, kendi hayatında tekrar tekrar karşısına çıkan fakat çözemediği kısır döngüleri ve kendini sabote etme hallerini anlamaya çalışırken girdiği yolları konuştuk.
Birazcık da meditasyon ve Brezilya konuşma şansımız da oldu.
-
Bu haftaki konuğum gezgin bir ruh, Bahar Akıncı. Kendisini sosyal medyada yaptığı seyahat paylaşımlarından, gerçekleştirdiği turlardan ve gezi yazılarından tanıyabilirsiniz. Bugün kendisiyle seyahat şeklimizin kısa ve orta vadede neye dönüşeceğini, meslek seçmenin değil de bir tutkudan kariyer yaratmanın inceliklerini, sonra Bahar’ın insanın kalbine çizik atan İstanbul’a taşınma hikayesini ve cesur olmanın insanın hayatını nasıl değiştirdiğini konuştuk.
-
Özlem Dinç’in hazırlayıp sunduğu "oto.didakt" ilk bölümüyle 11 Mayıs’ta yayında!
"Otodidakt, dilimize Fransızcadan geçen ve "öz öğrenimli" anlamına gelen bir kelime.
Kariyerimin büyük kısmında otodidakt olarak ilerlemiş ve sağlam kafayla hayatta kalma becerilerimi de kendi kendime öğrenmiş biri olarak, bildiğim bir şeyler var."
...
(Olaylar gelişir)