Episoder

  • İsa Mesih benim yerimde olsa ne yapardı? Bu serimizde Antalya İncil Kiliseleri Baş Pastörü Ramazan Arkan hristiyan ahlakı nedir, neye dayalıdır ve 21. yüzyılda nasıl uygulanır konularını ele alıyor.

  • İsa Mesih benim yerimde olsa ne yapardı? Bu serimizde Antalya İncil Kiliseleri Baş Pastörü Ramazan Arkan hristiyan ahlakı nedir, neye dayalıdır ve 21. yüzyılda nasıl uygulanır konularını ele alıyor.

  • Manglende episoder?

    Klik her for at forny feed.

  • Tanrı'nın karakterini bilmek bizim ahlakımızı nasıl şekillendirir? Bu serimizde Antalya İncil Kiliseleri Baş Pastörü Ramazan Arkan hristiyan ahlakı nedir, neye dayalıdır ve 21. yüzyılda nasıl uygulanır konularını ele alıyor.

  • Ahlakımızın Temeli Neye Dayanıyor? Bu serimizde Antalya İncil Kiliseleri Baş Pastörü Ramazan Arkan hristiyan ahlakı nedir, neye dayalıdır ve 21. yüzyılda nasıl uygulanır konularını ele alıyor.

  • Mattiya, İsa'nın öğrencilerinden biri olarak seçilmemiş ancak Havariler arasına atanmıştır. İncil'de sınırlı bahsedilmesine rağmen, erken Hristiyan topluluğunun şekillenmesinde ve yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. Mattiya'nın İsa'nın öğretilerini duyurmak için Yahudiye'den Gürcistan'a kadar hizmet ettiği düşünülmekte ve ölümü Hristiyan inancı uğruna gösterdiği fedakarlığı yansıtmaktadır.

  • Yahuda İskariot, İsa'nın özel dostlarından biri olarak bilinir ancak sonunda İsa'ya ihanet eder. İncil'de, Yahuda'nın İsa'yı ele vermesi ve ardından yaşadığı pişmanlık anlatılır. Ölümüyle ilgili farklı İncil kayıtları bulunsa da genel olarak kendini astığı ve cesedinin çürüyüp yarıldığı belirtilir. Bu hikaye, İsa'nın seçtiği havariler arasında bile kusurların olduğunu ve Tanrı'nın insanlardaki potansiyeli gördüğü önemli bir ders sunar.

  • Yurtsever Simun, politik ve dini konularda tutkulu ve radikal bir kişilik olarak bilinir. Zelotlar gibi fanatik bir Yahudi grubunun üyesi olarak tanınır. İsa'nın öğretileriyle tanıştıktan sonra hayatı değişir ve İsa'nın bir havarisi olur. İncil'de adı sadece üç kez geçer ve genellikle havarilerin listelendiği bölümlerde yer alır. Sonraki geleneklere göre Mısır, Pontus ve İran gibi farklı yerlerde vaazlar verir. Ölümüyle ilgili kayıtlar genellikle güvenilir değildir ve farklı versiyonlara sahiptir. Çoğu kaynak İran'da şehit edildiğini iddia eder, ancak bazıları yaşlılık nedeniyle doğal olarak öldüğünü söyler. İncil'de başka Simunlar da bulunur.

  • İsa'nın havarilerinden olan Havari Yakup ve Yahuda (Taday) hakkında çok az bilgiye sahibiz. İsimlerinin o dönem yaygın olduğu düşünülürken, hayatları ve hizmetleriyle ilgili kesin bilgilere ulaşmak zordur. İsa'nın yakınları olduğu ve hatta kardeşleri olarak bile anıldıkları söylense de, kesinlik kazanmamıştır. İsa'nın hizmetine tanıklık etmişlerdir. Alfay Oğlu Yakup'un, İsa'nın kardeşi olarak bilinen Yakup ile aynı kişi olabileceği iddia edilse de, bunu doğrulayacak kesin bir kanıt yoktur. Her iki havari de İsa'nın ölümünden sonra şehit edildiği düşünülmektedir. Ayrıca Yahuda'nın, çoğu geleneklere göre İncil'de bulunan kısa bir mektubun yazarı olarak da bilinir. O dönemde oldukça yaygın olan isimlerden biri olduğu için kesin olarak hangi Yahuda olduğunu belirlemek zordur. İran'da Tanrı sözünü vaaz ettiği için şehit edilmiştir.

  • İsa’nın havarilerinden Elçi Tomas, daha çok bilinen adıyla da Şüpheci Tomas bugünkü programımızın konusu. Bu elçi bazı şeylere inanmayı zor buluyordu bundan dolayı şüpheci olarak anılır. Fakat İsa'ya inanıyordu, çok cesur ve gerçekten sadıktı. İsa’nın meşhur Yol, Gerçek ve Yaşam Ben’im dediği ayet, Tomas ile konuşması sırasında söylenmiştir. Tomas, her ne kadar Mesih’i sevse ve izlese de şüpheciliği peşini bırakmamıştır ve İsa dirildikten sonra öğrencilerine göründüğü sırada Tomas orada değildi bu şansı kaçırdı. Arkadaşları ona ‘‘Biz Rab’bi gördük’’ dediklerinde ‘‘O'nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam’’ dedi. Kendisi Sorgulayıcıydı ve kanıtlar görmek isteyen bir öğrenciydi. Bu olaydan 8 gün sonra öğrenciler evde birlikteyken İsa ortalarında belirdi ve tam olarak Tomas’ın istediği fırsatı ona verdi. Tomas’a dönerek parmağını uzat dedi. Ellerini uzatıp böğrüne koymasını istedi. İsa’yı kendi gözleriyle gördükten sonra ve muhtemelen de elleriyle yaralarına dokunduktan sonra Tomas şunu ilan etti; Rab’bim ve Tanrım!. Bu büyük şüphesi artık büyük bir imana dönüşmüştü. İsa ise Kutsal kitapta belki de imanla ilgili en güçlü bildiride bulundu ve dedi ki görmeden iman edene ne mutlu. Görmemiş ama iman etmiş olanlara ne mutlu! Tomas’ın bu şüphecilik anı, kendisinin Şüpheci Tomas olarak bilinmesine, bu lakabı almasına sebep oldu. Bir şeye inanmadan önce kanıta ihtiyaç duyan herkes için değerli bir örnektir bu öğrenci. Tomas’la ilgili en çok bilmemiz gereken durum da budur. Bu karşılaşma dışında İncil’de önemli denebilecek başka bir şeyle karşılaşmıyoruz onunla ilgili. Kutsal Kitap bize bu öğrenciyle ilgili çok az şey söylese de, Tomas’ın dirilişe inanma konusundaki temkinli yaklaşımı ve kanıta dayalı iman anlayışı kendisinden yıllar sonra ortaya çıkan protestan inancındaki Sola Fide, yani yalnızca iman öğretisinin temelini de atmıştır diyebiliriz. Tomas 2000 yıl önce yaşamış olsa da, bugün 2000 yıl sonra görmemiş fakat iman etmiş olan günümüz Hristiyanları için değerli bir emsal teşkil ediyor. İncil’in bu öğrenciye verdiği esas isim aslında Aramice ‘ikiz’ anlamına gelen isimdir. Yani Tomas, İkiz diye bilinir ve öyle geçer orijinal İncil kayıtlarında. Kendisinin ölümüyle ilgili kilise tarihinde diğer havarilerle ilgili olmadığı kadar çok net bir aktarım mevcuttur. 3 Temmuz’da Hindistan’da mızrakla öldürülmüş olan Aziz Tomas diye net bir aktarım günümüze kadar ulaşmıştır. Kendisi Kilise kurmak için yaptığı misyonerlik gezilerinden biri sırasında Hindistan'da bir mızrakla öldürüldü. Kilise tarihi ve geleneğinde aktarılan başka bir şey yoktur ölümüyle ilgili. Sonuç olarak bizler de görmeden iman etmenin değerini tekrar hatırlıyoruz ve Tomas’ın hayatına bu değerli dersi öğrenerek bakıyoruz.

  • Matta Yeni Antlaşma’nın ilk bölümünün yazarıdır. Aynı zamanda Levi ismiyle de bilinir. İsa’nın hayatını aktarırken Mesih’in soyağacında özellikle insan doğasına ve kökenine vurgu yapar. Roma için çalışan bir vergi görevlisiydi. Yahudiler tarafından en çok dışlanan ve iftiralara uğrayan mesleklerden biriydi. Bu nedenle pek sevildiği söylenemez çünkü kendi halkından, onları sömürge altına alan insanlar adına para toplayıp Romalılara aktarıyordu. Çoğu insan, dürüst olmadıkları ve çok fazla para aldıkları için vergi görevlilerinden hoşlanmıyordu. Bu bile Matta’nın kendisini siyasi olarak bir hain gibi hissetmesine yeterli bir sebepti. Mesleği, halkı için Roma işgalinin bir simgesiydi. Daha da kötüsü vergi görevlileri, halkın Sezara olan borçlarını olduğundan daha da fazla göstererek haksız bir şekilde toplardı. Bu konuda kimsenin bir itirazı yahut yapabileceği bir şey yoktu. Sonuç olarak vergi görevlileri, en kötü günahkâr örneği olarak görünen fahişelerle aynı kesedeydi. Fakat tüm bunlara rağmen İsa bu adama “Beni takip et, ardımdan gel” dedi ve Matta kalkıp hemen onu takip etti. Matta belki adaletli biri değildi ama İsa bu adamı seçti ve sonrada tamamen farklı bir insan haline getirdi. Tüm bu şeylere baktığımızda, İsa’nın Matta’yı öğrenci olarak seçmesi, kendisini takip etmesini istemesi çok büyük bir olaydı. Bu bize ilginç bir tablo sunuyor. Matta’nın, diğer bir adıyla Levi’nin, İsa’nın en yakın takipçisi olan 12 Havarinin arasına dahil edilmesi, Tanrı’nın amaçlarını gerçekleştirmek için her kesimden ve türden insanla, hatta bazen bu olmaz diye düşünebileceğimiz kişilerle bile nasıl bir ilişki kurduğunu gözler önüne serer. Belki de Matta dinden dahi dışlanan birisiydi Oysa İsa aracılığıyla gelen bu büyük inançta, en büyük önder ve din adamlarından birine dönüşecekti. Tanrı değiştirdi mi böylesine radikal bir şekilde değiştiriyor insan hayatını. İsa Matta’yı çağırdıktan hemen sonra Matta’nın evinde akşam yemeği yediler. İncil’de okuduğumuz üzere birçok vergi görevlisi ve günahkâr gelip İsa’yla ve öğrencileriyle birlikte yemek yediler. Her zaman İsa’yı tuzağa düşürmek için uğraşan din görevlileri ve ferisiler için bu oldukça rahatsız ediciydi. Bu olayı gördüklerinde hemen İsa’nın öğrencilerine yaklaştılar ve ‘Sizin Öğretmeniniz neden vergi görevlileri ve günahkârlarla birlikte yemek yiyor?’ diye sordular. İsa bunu duyunca onlara şöyle dedi; ‘Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var. Gidin de, ben kurban değil, merhamet isterim sözünün anlamını öğrenin çünkü ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim.’ Ferisilere göre bu, İsa’nın en kötünün bile en kötüsü olan kişilerle takıldığının göstergesiydi. Dolayısıyla İsa’yı da çok kötü olarak görüyorlardı. Bildikleri ya da bildiklerini düşündükleri tüm dini anlayışı ve görüşü ayaklar altına almıştı İsa. Ferisilere göre onlarla oturan İsa da tıpkı onlar gibi yoldan sapmıştı. Tüm bu arka plan içerisinde İsa’nın Matta’yı öğrencilerin arasına dahil etmesi çok çok değerli ve büyük bir göstergeydi. Bununla İsa şunu demiş oluyordu; Hiç kimsenin, hatta ve hatta en islah edilemez görünen kişilerin ve toplumların bile Tanrı’nın masasından dışlanmayacağı gerçeği. Yeter ki tövbeyle ve alçakgönüllülükle Tanrı’ya yaklaşsınlar ve Tanrı’nın davetine boyun eğsinler. Matta’nın Ölümünün kilise geleneğinin aktarımına göre Etiyopya’da gerçekleştiği söylenir. Orada şehit edildi ve kılıçla öldürüldü. Çeşitli kaynaklara göre de kafasının kesildiği, taşlandığı ve yakıldığı söylenir. Sonuç olarak diğer havariler gibi ölümüyle ilgili sis perdeleri olsa da gerçek şu ki; İsa günahkarların günahkarı olarak görülen bu adamın hayatını inanılmaz bir şekilde değiştirdi. Matta da çok sevdiği Mesih’ini takip etti, O’nu çok sevdi ve uğruna canından bile vazgeçip şehit edildi.

  • Bartalmay en belirsiz havarilerden biridir. Adı yalnızca İncil’de İsa’nın 12 Havarisinin isimlerinin yer aldığı 4 yerde geçer. Onun dışında genellikle Natanel olarak geçtiği düşünülür. O dönemde farklı isimlerle bilinen ve bazen lakaplar takılan insanlar düşünüldüğünde bu yorum mantıklıdır. Özellikle Yuhanna bölümünde Natanel isminin havariler arasında geçtiğini görürüz. Eğer Bartalmay, Natanelolarak biliniyorsa ki genel kanı bu yöndedir. O halde Natanel olarak Havariler listesi dışında İncil’in Yuhanna bölümündeki bir olayla onun İsa’yla olan diyaloguna tanık oluruz. Filipus, Natanel’e İsa’dan ilk bahsettiğinde Natanel’ibiraz şüpheci olarak görürüz. İncil’in Yuhanna 1:45-50 bölümleri şöyle der; Filipus, Natanel'ibularak ona, ‹‹Musa'nın Kutsal Yasa'da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Yusuf oğlu Nasıralı İsa'yı bulduk›› dedi. Natanel Filipus'a, ‹‹Nasıra'dan iyi bir şey çıkabilir mi?›› diye sordu. Filipus, ‹‹Gel de gör›› dedi. İsa, Natanel'in kendisine doğru geldiğini görünce onun için, ‹‹İşte, içinde hile olmayan gerçek bir İsrailli!›› dedi. Natanel, ‹‹Beni nereden tanıyorsun?›› diye sordu. İsa, ‹‹Filipusçağırmadan önce seni incir ağacının altında gördüm›› yanıtını verdi. Natanel, ‹‹Rabbî, sen Tanrı'nın Oğlu'sun, sen İsrail'in Kralı'sın!›› dedi. 50 İsa ona dedi ki, ‹‹Seni incir ağacının altında gördüğümü söylediğim için mi inanıyorsun? Bunlardan daha büyük şeyler göreceksin. Natanel, Filipus’un çağrısı sonrası İsa’yla karşılaştığında şüphesi yok oldu ve İsa’ya Sen Tanrı’nın Oğlu’sun dedi! Bartalmay, Nasıra'yıyargılamak ve onunla alay etmek konusunda hızlı davrandı belki ama İsa yine de onu seçti. İncil’de Yuhanna 21.bölümde son kez ismini görürüz. Balığa çıkan 7 öğrenci arasında ismi geçer. Bu pasajdan öğrendiğimiz kadarıyla Bartalmay Celile kentinden biriydi. İncil’de onunla ilgili çok az bilgi buluruz. Asya’da misyonerlik yaptığı yani Tanrı sözünü duyurup Hristiyan mesajını aktardığı söylenir. YaniTürkiye’de İncil’i duyurmuştur. Arabistan’a ve İran’a gittiği ve İsa’nın sözlerini oralarda duyurduğu aktarılır. Daha sonra Matta’nın yazdığı İncil bölümüyle Hindistan’a gittiği ve müjdeyi orada duyurduğu aktarılır. Havarilerin çoğu gibi Onun da şehit edildiği aktarılır. Ölümüyle ilgili çeşitli söylentiler var. Kilise tarihçisi Eusebius, yüz yıl sonra ünlü İskenderiye filozofu Pantenus’un Hindistan’a yaptığı bir yolculuk sırasında Matta tarafından aktarılan İncil bölümünü bulduğunu yazar. Birçok kaynağa göre Bartalmay Ermenistan’da müjdeyi duyurduğu ve İsa’nın sözlerini vaaz ettiği için çarmıha gerilerek şehit edildiği aktarılır. Bazı aktarımlar daha da korkunçtur. Bartalmay’ın çarmıha gerilip öldürüldükten sonra derisinin yüzüldüğü ve başının kesildiğini aktarır bu kaynaklar. Kimi kaynaklara göre de kırbaçlanarak şehit edilmiştir. Söylediğim gibi birçok teoloğa ve kaynağa göre Bartalmay ile Natanyel aynı kişidir; çünkü İncil’de Bartalmay’ın adının geçtiği yerde Natanyel, Natanyel’in adının geçtiği yerde de Bartalmayadı görülmez. Dolayısıyla bu iki ismin aynı kişi için kullanıldığını söyleyebiliriz. Havarileri tasvir eden birçok sanat eseri ve ikonada da Bartalmay, derisini giymiş bir halde veya derisi yüzülmüş bir şekilde elinde bıçakla yansıtılır. Bu da ölümüyle ilgili bize ipucu verir. Ölümüyle ilgili aktarılan bilgiler farklı olsa dakimsenin bu havarinin yaşlılıktan ya da doğal sebeplerden öldüğünü görmüyoruz. Sonuç olarak bir gerçek var. İsa’yı canından çok sevdi ve inanıp-yaydığı mesaj uğruna şehit edildi.

  • Yuhanna 1:44 Filipus da Andreas ile Petrus'un kenti olan Beytsayda'dandı. Der. Petrus ve Andreas'la aynı kasabadandı. İsa ona, "Ardımdan gel, beni takip et" dedi. İsa’nın çağrısına itaat eden Filipus aynı zamanda hemen arkadaşı Natanel’e İsa'dan bahsetmeye gitti. Yuhanna 1:45’te Filipus, Natanel'i bularak ona, ‹‹Musa'nın Kutsal Yasa'da hakkında yazdığı, peygamberlerin de sözünü ettiği kişiyi, Yusuf oğlu Nasıralı İsa'yı bulduk›› dedi. Şeklinde okuyoruz. Rab’bi takip etmeye başladı ama aynı zamanda hemen duyurmaya başladı. Yuhanna 6’da İsa’nın beş bin kişiyi doyurduğu büyük mucizesi öncesi Filipus’la diyalogunu okuruz. İsa Filipus’a bu insanları doyurmak için nereden ekmek alalım diye sordu. İncil der ki bu sözü Filipus’u denemek için sordu aslında. Filipus’un cevabından anladığımız kadarıyla iyi hesaplamalar yapıyordu. İsa’ya hemen bu kadar insanı doyurmakla ilgili bir hesap çıkardı. Her birinin bir lokma yiyebilmesi için iki yüz dinarlık ekmek bile yetmez dedi. Bu bir işçinin birkaç aylık maaşına eş değerdi. 14’te İsa’yla bir konuşmasında bize Baba’yı göster dedi. İsa, ‹‹Filipus›› dedi, ‹‹Bunca zamandır sizinle birlikteyim. Beni daha tanımadın mı? Beni görmüş olan, Baba'yı görmüştür. Sen nasıl, ‹Bize Baba'yı göster› diyorsun? Benim Baba'da, Baba'nın da bende olduğuna inanmıyor musun? Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum, ama bende yaşayan Baba kendi işlerini yapıyor. Havari Filipus Asya’da İncil’i vaaz etti ve burada öldürüldü.

  • Markos 1:19-20 İsa biraz ileri gidince Zebedi'nin oğulları Yakup'la Yuhanna'yı gördü. Teknede ağlarını onarıyorlardı. Hemen onları çağırdı. Onlar da babaları Zebedi'yi işçilerle birlikte teknede bırakıp İsa'nın ardından gittiler. Yakup ve Yuhanna balıkçıydılar ve babalarıyla birlikte bir teknede oturuyorlardı. İsa onlara “Ardımdan gelin, beni takip edin!” diye seslendi. balık ağlarını bırakıp hemen İsa'nın peşinden gittiler. Yakup ve Yuhanna'nın çoğu şey hakkında büyük, güçlü ve ateşli hisleri vardı ama İsa yine de onları seçti. Yuhanna, adıyla da anılan ve Yuhanna İncil’i diye bilinen Yeni Antlaşma’nın, İncil’in 4.kitabının yazarıdır. Aynı zamanda İncil’de 3 kısa mektubu bulunur ve son olarak Yeni Antlaşma’nın son kitabı olan Vahiy kitabının yazarıdır. Bu kitap kendisine İsa’nın adı uğruna sürgünde bulunduğu Patmos adasındayken esinlenmiştir. İsa’nın sevdiği öğrenci diye biliniyor ve Son Akşam yemeği sırasında İncil’in aktardığı üzere İsa’nın omzuna yaslanan kişi olarak karşımıza çıkar. İsa çarmıhta son nefesini vermeden önce annesi Meryem’i Yuhanna’ya emanet etti. Dirilişin ilk gününde Petrus’la birlikte mezara koşan da kendisiydi. Son olarak İsa’nın dirilişinden sonra Taberiye Gölü’nün kenarında öğrencilerine görünüşü sırasında O’nu tanıyan ilk kişiydi ve Petrus’a bu İsa’dır dedi. İncil’de Vahiy 1:9’da Yuhanna şöyle der; İsa'ya ait biri olarak sıkıntıda, tanrısal egemenlikte ve sabırda ortağınız ve kardeşiniz olan ben Yuhanna, Tanrı'nın sözü ve İsa'ya tanıklık uğruna Patmos denilen adada bulunuyordum. Yuhanna’nın hayatının son zamanlarını sürgünde geçirdiğini biliyoruz. Kilise geleneğinin aktarımına göre hayatının bir döneminde Roma’daki zulüm dalgasında kaynar yağla dolu bir kazana atıldı, şehitlikle karşı karşıya kaldı ama ölmedi. Sonrasında sürgünde Patmos adasına gönderildi. İncil’in son kitabı olan Vahiy bölümü bu adada kendisine esinlendi. Yuhanna daha sonra serbest bırakıldı ve geleneğe göre günümüzde topraklarımız içerisinde bulunan Efes’e, Türkiye’ye gelip yerleşti. Huzur içerisinde ölen tek havari olarak yaşlılığında hayatını kaybetti. Huzur diyoruz ama birçok zulüm ve işkence dalgasından sonra hayatında nasıl izler kaldığından haberimiz yok elbette. Ve huzur derken, tüm havarilerin işkenceyle öldürülmesinin yanında O’nun sonu en azından öyle olmadı.

  • Markos 1:19-20 İsa biraz ileri gidince Zebedi'nin oğulları Yakup'la Yuhanna'yı gördü. Teknede ağlarını onarıyorlardı. Hemen onları çağırdı. Onlar da babaları Zebedi'yi işçilerle birlikte teknede bırakıp İsa'nın ardından gittiler. Yakup ve Yuhanna balıkçıydılar ve babalarıyla birlikte bir teknede oturuyorlardı. İsa onlara “Gelin, beni takip edin!” diye seslendi. Balık ağlarını bırakıp hemen İsa'nın ardından gittiler. Yakup ve Yuhanna'nın çoğu şey hakkında büyük, güçlü ve yok edici hisleri-düşünceleri vardı belki ama İsa yine de onları seçti. Yakup’ta Petrus ve Yuhanna ile birlikte İsa’nın görünümünün değişimine tanık olan elçidir. Petrus ve Yuhanna ile birlikte İsa’yla daha özel bir ilişkileri vardı. İsa onu hizmete çağırdığında kendisi bir balıkçıydı. Kilisenin güçlü bir lideri olan Yakup, en sonunda Yeruşalim’de, Kudüs'te başı kesilerek öldürüldü. İncil’de ölümü kaydedilen tek Elçi Yakup’tur. Aynı zamanda 12 Elçi arasında ilk öldürülendir. Elçilerin İşleri 12:1-2 O sırada kral Hirodes, kiliseden bazı kişilere eziyet etmeye başladı. Yuhanna'nın kardeşi Yakup'u kılıçla öldürttü.’’ Der. Geleneğin aktarımına göre kendisini koruyan Romalı subay, Yakup’un duruşmasında inancını savunmasını şaşkınlıkla izledi. Daha sonra bu görevli, Yakup’la beraber infaz yerine doğru yürüdü. Bu tanıklığı izlerken ve Yakup’la yürürken İsa Mesih’e iman etti ve Mahkumiyeti açıklayan hâkime yeni inancını açıkladı ve bir Hıristiyan olarak kafasının kesilmesini kabul etmek için Yakup’un yanında o da diz çöktü. Yakup öldükten sonra bedeninin İspanya’ya taşındığı söylenir. Yakup’u öldüren Hirodes, gerçekten birçok inanana sıkıntılar çıkaran, Tanrı’ya düşman bir isimdi. Elçilerin İşleri 12:21-24’te der ki; Belirlenen günde krallık giysilerini giyen Hirodes tahtına oturarak halka bir konuşma yaptı. Halk, ‹‹Bu bir insanın sesi değil, bir ilahın sesidir!›› diye bağırıyordu. O anda Rab'bin bir meleği Hirodes'i vurdu. Çünkü Tanrı'ya ait olan yüceliği kendine mal etmişti. İçi kurtlarca kemirilerek can verdi. Tanrı'nın sözü ise yayılıyor, etkisini artırıyordu. Tanrı’ya ve halkına düşman olan, hatta kendisini neredeyse Tanrı ilan eden Hirodes, Tanrı’nın gazabına uğradı ve yaptıklarının karşılığını daha bu dünyadayken almaya başladı.

  • Andreas, Doğu Ortodoks Kilisesi için önemli bir isimdir. Beytsayda’da doğdu. Konstantinapolis (İstanbul) Patrikliğinin kurucusu olarak kabul edilir ve şu anki patriğin, Havari Andreas’ın halefi olduğu kabul edilir ve ilk çağrılan Havari olduğuna inanılır. Andreas kardeşi Petrus’a kıyasla daha sessiz görünüyordu ve belki de onun gibi girişken değildi ama İsa yine de onu seçti ve çok değiştirdi. Andreas, vaftizci Yahya’nın diğer bir adıyla vaftizci Yuhanna’nın öğrencisiydi. Yahya’nın İsa’dan Tanrı kuzusu olarak bahsettiğini duydu. Bir gün boyunca İsa’nın peşinden gitti ve sözlerini dinledi. Sonrasında Yuhanna 1:41’de okuduğumuza göre gidip kardeşi Petrus’u buluyor ve bir inanç beyanı olarak görüyoruz ki ‘‘Biz Mesih’i bulduk.’’ Diye duyuruyor, davet ediyor. Yıllardır beklemiş oldukları Mesih-Kurtarıcı artık yanı başlarındaydı ve öğrenciler yeni bir serüvene adım atıyorlardı. Yunanistan’ın Ahaya bölgesinde, Patras şehrinde yaygın olarak Aziz Andreas haçı olarak ta adlandırılan X şeklindeki bir haç üzerinde çarmıha gerildiği aktarılır. Çivilerle değil, Yedi askerin Andreas’ı şiddetli bir şekilde kırbaçladıktan sonra acısını uzatmak için onu iplerle çarmıha astığı aktarılır. Çarmıhtayken, “Bu mutlu saati uzun zamandır arzuluyor ve bekliyordum.” Dediği söylenir ve ölümü bitene kadar iki gün boyunca çarmıh üzerinde işkencecilerine vaaz vermeye devam ettiği aktarılır. Kemiklerinin 2.Konstantin tarafından Aziz Regulus aracılığıyla İstanbul’a getirildiği söylenir. Burada bulunan ve Ayasofya Kilisesinden sonraki ikinci büyük kilise olarak kabul edilen Kutsal Havariler Kilisesinin Kutsal Emanetler bölümüne alınır. 1453’te Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra 1460’lı yıllarda kilise yıkılır ve yerine şimdiki fatih camii yapılır.

  • Simun Petrus, Beytsayda’da doğdu. Petrus gürültücüydü, konuşup-sorgulardı, hızlı kararlar veriyordu ve bu nedenle İncil’de de gördüğümüz üzere sık sık hatalar yapıyordu ama İsa yine de onu seçti ve hayatında çok şeyi değiştirdi. Simun ismindeki bu adam, İsa Mesih tarafından Kaya anlamına gelen Kefas-Petrus olarak adlandırılmıştır. Kendisi balıkçıydı ama İsa ona insan tutan balıkçı olacağını söylemişti. Yani hizmet etmeye gönderilecekti. "İsa, Celile Gölü'nün kıyısında yürürken Petrus diye de anılan Simun'la kardeşi Andreas'ı gördü. Balıkçı olan bu iki kardeş göle ağ atıyorlardı. Onlara, ‹‹Ardımdan gelin›› dedi, ‹‹Sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım.›› Onlar da hemen ağlarını bırakıp O'nun ardından gittiler." (Matta 4:18-20)

  • 12 Havari, diğer bir değişle onikiler. Bu insanlar İsa Mesih’in müritleri, en yakın takipçileriydi ve İsa Mesih neredeyse 3 yılını gece-gündüz bu insanlarla birlikte geçirdi. Onlarla ilgilendi, onlara öğretti ve yetiştirdi. Tanrı’nın olağanüstü bir şekilde kullandığı sıradan insanlardı. Aralarında balıkçı, vergi görevlisi, devrimci vardı. Yani çok farklı görüş ve kesimlerden, sıradan insanlardı. Elçilerin İşleri 4:13’te Kurul üyeleri, Petrus'la Yuhanna'nın yürekliliğini görüp de bunların eğitim görmemiş, sıradan kişiler olduklarını anlayınca şaştılar ve onların İsa'yla birlikte bulunduklarını farkettiler. Diye anlatır. Hayatlarında başarısızlıklar, şüphecilik ve çeşitli mücadeleler olsa da Tanrı bu sıradan adamları kullandı ve Elçilerin İşleri 17:6’da denildiği gibi, dünyayı altüst eden adamlar haline geldiler.

  • Özgür Jerdan ile Matta 13'te bulunan tohum benzetmesine bakacağız. Matta 13:1-23 1 Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu. 2 Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu. 3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. “Bakın” dedi, “Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. 4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi. 5 Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi. 6 Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler. 7 Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu. 8 Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi. 9 Kulağı olan işitsin!” 10 Öğrencileri gelip İsa'ya, “Halka neden benzetmelerle konuşuyorsun?” diye sordular. 11 İsa şöyle yanıtladı: “Göklerin Egemenliği'nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi, ama onlara verilmedi. 12 Çünkü kimde varsa, ona daha çok verilecek, bolluğa kavuşturulacak. Ama kimde yoksa, elindeki de alınacak. 13 Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, ‘Gördükleri halde görmezler, Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.’ 14 “Böylece Yeşaya'nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: ‘Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, Bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! 15 Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, Kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, Kulakları duymasın, yürekleri anlamasın Ve bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.’ 16 “Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! 17 Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. 18 “Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. 19 Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. 20-21 Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer. 22 Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. 23 İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.”

  • Ünlü yazar G. K. Chesterton, "Paradoks hakikatin dikkat çekmek için baş aşağı durmasıdır." der. Ve İsa Mesih, Göklerin yani Tanrı'nın Egemenliğini o bölgenin en küçük tohumuna yani hardal tanesine benzetir. Bu muazzam krallığı dünyevi güçlerle değil zayıf ve güçsüzlüğü simgeleyen örneklerle anlatır İsa Mesih.

  • İsa Mesih, Göklerin Egemenliği'ni açıklarken Kaybolan Oğul benzetmesini kullanır. Peki neden? İsa, “Bir adamın iki oğlu vardı” dedi. “Bunlardan küçüğü babasına, ‘Baba’ dedi, ‘Malından payıma düşeni ver bana.’ Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı. “Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti. Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı. Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı. Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi. “Aklı başına gelince şöyle dedi: ‘Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum. Kalkıp babamın yanına döneceğim, ona, Baba diyeceğim, Tanrı'ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.’ “Böylece kalkıp babasının yanına döndü. Kendisi daha uzaktayken babası onu gördü, ona acıdı, koşup boynuna sarıldı ve onu öptü. Oğlu ona, ‘Baba’ dedi, ‘Tanrı'ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.’ “Babası ise kölelerine, ‘Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!’ dedi. ‘Parmağına yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin! Besili danayı getirip kesin, yiyelim, eğlenelim. Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.’ Böylece eğlenmeye başladılar. “Babanın büyük oğlu ise tarladaydı. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duydu. Uşaklardan birini yanına çağırıp, ‘Ne oluyor?’ diye sordu. “O da, ‘Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti’ dedi. “Büyük oğul öfkelendi, içeri girmek istemedi. Babası dışarı çıkıp ona yalvardı. Ama o, babasına şöyle yanıt verdi: ‘Bak, bunca yıl senin için köle gibi çalıştım, hiçbir zaman buyruğundan çıkmadım. Ne var ki sen bana, arkadaşlarımla eğlenmem için hiçbir zaman bir oğlak bile vermedin. Oysa senin malını fahişelerle yiyen şu oğlun eve dönünce, onun için besili danayı kestin.’ “Babası ona, ‘Oğlum, sen her zaman yanımdasın, neyim varsa senindir’ dedi. ‘Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu!’ ” (Luka 15:11-32)