Episodes

  • Mü'minin göreceği sâdık rüyaların başında, Fazilet Güneşi aleyhissalatü vesselamın şualarıyla aydınlanan rüyalar gelir. Çünkü, O'nun görüldüğü rüyalar doğruluk üzeredir ve bazılarının bir te'vîle ihtiyacı olsa da hepsi kesinlikle sâdıktır. Bir çok hadis kitabında rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyurmuştur:

    "Rüyasında beni gören, gerçekten beni görmüştür. Çünkü, şeytan hiçbir şekilde benim suretime giremez." [bk. Buharî, Tabir 2, 10; Müslim, Rüya 10; (2266); Muvatta, Rüya 1, (2, 956)]

    İşte bu nebevi açıklama ve onun ihtiva ettiği hakikat üzerine ehl-i tahkik farklı görüşler üzerinde durmuşlardır: Bazıları, ister sakallı ister sakalsız, ister uzun ister kısa, ister yaşlı ister genç, ne şekil ve surette görülürse görülsün, bir kimsenin kalbine rüyasında gördüğü kişi hakkında "Bu zat, Peygamberimizdir." şeklinde bir his doğması halinde, o zatın Peygamber Efendimiz olduğunu söylemişlerdir.

    Bazıları ise, Hz. Peygamber aleyhissalatü vesselamın, rüyada kendi sima ve şemâili ile görüldüğü zaman Peygamberimiz olduğunu; aksi halde, şeytanın, Efendimiz'in şekil ve suretinin dışında, başka bir suretle ortaya çıkıp "Ben Muhammed'im" diyebileceğini ifade etmişlerdir.

    İmam Rabbânî Hazretleri, "Efendimiz kendi şeklinde görüldüğü zaman hakkıyla görülmüş olur ki, şeytan O'nu temsil edemez." derken, ayrı bir ekol sahibi olan Muhyiddin İbni Arabî, "Ne şekilde ve surette olursa olsun, "Ben peygamberim" diye kişinin kalbine doğan zat Peygamberimizdir." demiştir. Alimlerin çoğunluğu, Muhyiddin İbn Arabî Hazretlerinin düşüncesine temayül göstermişlerdir.

    İmam-ı Nevevî Hazretleri de, ister bilinen sıfatları üzere, isterse bilinen vasıflarından başka bir surette görsün, sâlih rüyayı gören kimsenin her iki surette de Mahbûb-u Âlem Efendimiz'i hakikaten görmüş olacağını söyler. (bk. Nevevi, ilgili hadislerin şerhi)

    Kadi İyâz'a göre ise, Râsul-ü Ekrem'i bilinen sıfatlarından başka bir şekilde görenin rüyası te'vîle, tabire muhtaçtır.

  • Missing episodes?

    Click here to refresh the feed.

  • Kur’ân-ı Kerîm’de ismi zikredilmeksizin, “Onlara şu adamın kıssasını anlat: Ona âyetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi âyetlerimizle yüceltirdik; fakat o dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. -Allah’ın âyetleriyle bilgilendirdiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine alet eden- bu adamın durumu, kovsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp durmadan soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte âyetlerimizi yalanlayanların hali budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür, öğüt alırlar” (el-A‘râf 7/175-176) ifadeleriyle kendisinden söz edilen kişi, müfessirlerin çoğunluğuna göre Bel‘am b. Bâûrâ’dır. Kaynaklarda bu kişi Bel‘am (بلعم), Bel‘âm (بلعام), Bel‘âm b. Bâurâ (بلعام بن باعرا), Bel‘am b. Eber (بلعم بن أبر) veya Bel‘âm b. Bâûrâ (بلعام بن باعوراء) şeklinde kaydedilir (Taberî, Tefsîr, IX, 82; Kurtubî, VII, 319).

    Tevrat’ta Beor’un oğlu Balaam olarak geçen (Sayılar, 22/5), kâhin (Yeşu, 13/22) ve peygamber (Petrus’un İkinci Mektubu, 2/15) diye takdim edilen Bel‘am’ın kehanetlerine büyük önem verilmektedir (Sayılar, 22/6). Bel‘am’ın kıssası Tevrat’ta en az iki ayrı rivayet halinde nakledilir ki bu rivayetler birbirinden farklıdır (Sayılar, 22-24). Elohist denilen rivayete göre o Ârâmî veya Amori bir kâhindir. Tanrı’ya inanmakta ve O’ndan ilham almaktadır. Moab Kralı Balak’ın İsrâiloğulları’na lânet etmesi hususundaki ısrarlarını ancak Tanrı tarafından müsaade edilince kabul eder (Sayılar, 22/5-21). Yahvist denilen rivayete göre ise o Midyanlı (Medyen) bir kâhin olup (Sayılar, 31/8) Balak’ın davetine Tanrı’nın izni olmaksızın icabet etmiştir (Sayılar, 22/22-34). Tevrat’taki kıssaya göre, Hz. Mûsâ başkanlığındaki İsrâiloğulları’nın çölde Ken‘an diyarına doğru ilerlediklerini gören Moab kralı endişeye kapılır. İsrâiloğulları’na karşı kendilerine yardım etmesi için Bel‘am’ı davet eder. Zira Bel‘am’ın mübarek kıldığı mübarek olmakta, lânetlediği ise lânetlenmektedir (Sayılar, 22/6). Bel‘am ise rabden alacağı emre göre hareket edeceğini bildirir; ne var ki bu konuda kendisine müsaade verilmez. Moab kralının ikinci defa ısrarı üzerine yine rabbe danışan Bel‘am’a bir rivayete göre gitme izni verilir (Sayılar, 22/20), diğer bir rivayete göre ise o izin verilmeksizin yola çıkar (Sayılar, 22/22). Yolda eşeği melek tarafından durdurulur. Sonra yoluna devam eder ve Balak’a sadece, Allah’ın kendisine söyleteceği şeyleri söyleyebileceğini ifade eder. Söylediği dört meselin hepsinde de kralın beklediğinin aksine, İsrâiloğulları’na lânet edeceğine onları mübarek kılar (Sayılar, 23/7-10, 18-24; 24/3-9, 15-24). Bel‘am, Allah’ın lânet etmediğine lânet edemeyeceğini, rabbin beddua etmediğine bedduada bulunamayacağını, O’ndan emir aldığını, Allah’ın sözlerini işittiğini, yüce olanın bilgisini bilen kişi olduğunu, rabbin sözünden öteye geçemeyeceğini ifade eder (Sayılar, 23/8, 20; 24/4, 12, 16). Bununla beraber Kitâb-ı Mukaddes’te Bel‘am’ın İsrâil’e düşman olarak tasvir edildiği de görülür. İsrâiloğulları’nın Midyan kadınlarıyla zina ederek felâkete uğramaları Ruhban metninde (bk. TEVRAT) Bel‘am’ın bir hilesi olarak gösterilir (Sayılar, 31/16). Balak’a, İsrâiloğulları’nın Moablı kadınlarla zina etmelerini, putlara kesilen kurbanlardan yemelerini sağlamasını, böylece onların günahkâr olup cezalandırılacaklarını öğreten Bel‘am’dır (Vahiy, 2/14). Bel‘am ile ilgili kıssada bu hususa yer verilmez, ancak İsrâiloğulları’nın Moablı kızlarla zina ettikleri, onların ilâhlarına eğildikleri ifade edilir (Sayılar, 25/1-3). Bel‘am İsrâiloğulları tarafından öldürülmüştür (Sayılar, 31/8; Yeşu, 13/22).

    İslâm kaynakları genellikle yukarıda meâli verilmiş olan A‘râf sûresinin 175 ve 176. âyetlerinde kastedilen kişinin Tevrat’ta da zikredilen Bel‘am b. Bâûrâ olduğunu, söz konusu âyetlerden önce Hz. Mûsâ ve İsrâiloğulları’ndan bahsedilmesinin de bunu gösterdiğini belirtirler. Fakat bu kişinin Ümeyye b. Ebü’s-Salt es-Sekafî veya Nu‘mân b. Sayfî er-Râhib olduğuna dair görüşler de vardır (Taberî, Tefsîr, IX, 83; Kurtubî, VII, 320; İbn Kesîr, Tefsîr, III, 507; Sa‘lebî, s. 182).
    #islam #tevhid #fpy

  • Damat, Kayınvalide; Gelin, Kayınbaba mahremiyeti nasıl olmalıdır?

    Gelin, kayınbabasının yanında başı açık oturabilir mi? Halvette kalabilirler mi?

    Damat kayınvalidesinin elini öpebilir mi?

    #islam #tevhid #fpy

  • Cuma suresinin 9. ayetinde beyan buyrulduğu gibi, her Müslüman cuma günü cuma ezanı okunduğu andan itibaren, bütün şahsi işlerini bırakıp mutlaka camiye gitmek mükellefiyetindedir. Çünkü Cuma ezanı okunduktan sonra yapılan alışverişler, elde edilen kâr ve kazançlar, haram kılınmıştır. Cuma namazı bitene kadar, haramlık ve alışveriş yasağı devam eder.

    Cuma namazına acele etmek hatibin minbere çıktığı zamanda okunan ikinci ezan vaktinde farz olur. Hanefilerce en sahih olan görüşe göre, her ne kadar ilk ezan, Hz. Peygamber (asm) zamanında bulunmayıp Hz. Osman (ra) zamanında ihdas edilmişse de ilk ezan okunduktan sonra cumaya gitmek farz olur.

    Alışveriş ve benzeri icare, sulh, sanat ve başka işlerle meşgul olup cuma namazından geri kalmak Hanefîlere göre tahrimen mekruh, onların dışındaki cumhura göre ise haramdır. Bu haramlık cumhura göre, hatibin önünde ezan okumaya başlandığı zamana mahsustur. Çünkü bu durumda cuma namazına gitmekten alıkonma söz konusudur. Nitekim Allah Teâlâ bu hususta şöyle buyuruyor:

    "Cuma günü namaz için çağrıda bulunulduğu, ezan okunduğu zaman, Allah'ı zikretmeye koşun, alışverişi bırakın." (Cuma, 62/9)

    Bu vakitte alışverişin haramlığı hakkında nas bulunmaktadır. Alışveriş dışındaki meşguliyetler de ona kıyas edilir, ister akit olsun ister olmasın, fark etmez. Çünkü bu sayılanların hepsi elde edilmesi istenen gayeyi gerçekleştirmeye, yani cuma namazının eda edilmesine engel olur.(1)

    Şafiler bu hususa şunu da ekliyor: "Cuma günü zevalden sonra, ezandan önce alışveriş ve benzeri işlerin yapılması mekruhtur."

    Hanbelilere göre(2) cuma günü namaz vaktinde, alışveriş dışındaki icare, sulh ve nikâh gibi işleri görmek ve akitleri yapmak mekruh değildir. Çünkü ayetteki yasak sadece alışverişe mahsustur. Alışveriş dışındaki işler cumaya gitmekten meşgul etme bakımından ona denk değildir. Çünkü bunlar az vuku bulan şeylerdir. Dolayısıyla bunları alışverişe kıyas etmek sahih değildir.

    Alışverişin yasaklanması ve cumaya acele etmenin farz olması keyfiyeti, sadece cuma namazı ile muhatap olanlara mahsustur. Cuma namazı kılmakla muhatap olmayan kadın, çocuk ve seferî için böyle bir yasak söz konusu değildir.

    - Cuma günü ezan vaktinde yapılan alışveriş geçerli midir, yoksa batıl olup fesh mi edilir?(3)

    Hanefîlere göre ezan vaktinde yapılan alışveriş sahihtir; fakat tahrimen mekruhtur. Çünkü onlara göre alışverişi terketmek alışverişin kendisi için değildir, belki o sebeple hutbeyi dinlemeyi terketmekten ötürüdür. Şafilerin görüşü de buna yakın olup, alışveriş sahih fakat haramdır.

    Malikîlere göre: Bu alişveriş fasittir. Meşhur olan görüşe göre feshedilir. Hanbeliler de bu alışveriş sahih değildir, demişlerdir.

    Alimlerin bu meselede farklı görüşlere sahip olmalarının sebebi, aslı mubah olan bir şeydeki yasak, eğer yasaktaki bir vasıf sebebiyle kayıtlandınlmışsa yasaklanan şeyin fasit olması sebebiyle bu yasağın geri dönüp dönmemesi meselesidir.

    Bir çok alime göre cuma saatinde yapılan bütün işler haramdır. Fakat bu haramlılık ve alışverişi bırakıp camiye gitmek, cuma namazı kendilerine farz olanlar içindir. Cuma namazı kılmakla sorumlu olmayan kadın, çocuk ve yolcular için böyle bir yasak söz konusu değildir. Onların alışveriş yapması helaldir.

    Namaz kılmak farz olan kimselere, cuma saati içinde her türlü dünyevi işlerde bulunması mekruhtur. Bu keraheti, harama yakın olan “tahrimen mekruh” sınıfına sokan müçtehitler çoğunluktadır. İbni Abidin ve Kasani’nin kayıtlarına göre namazın ve hutbenin terkini netice veren alışveriş tahrimen mekruhtur.(4)

    Dipnotlar:

    1. ed-Dürrü'l-Muhtâr, I, 770; el-Bedâyi',I, 270; Bidâyetü'l-Müctehid, 1,160, II, 167; el-Kavânînü'l-Fıkhiyye, 31; el-Mühezzeb, I, 110; Hâşiyetu'd-Düssükî, I, 386; Muğni'l-Muhtâc, I, 25 vd.
    2. el-Muğnî,II, 297 vd.
    3. Tebsiratü'l-Hükkam, İbni Ferhun bi-Hamiş Fethı’l- Ali, II, 378; eş- Şerhu’s Sağir, I, 514.
    4. Reddü’l-Muhtar, 1. 552; Bedayiü’s-Sanayi, 1: 270.
    Prof. Dr. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı, II.370.

    #islam #tevhid #fpy

  • Namazda ellerin bağlanması sünnettir. Bu bakımdan eller yana salınarak kılınan namaz geçerlidir.

    Ehl-i sünnet mezheplerinden Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezhebine göre namazda ellerin bağlanması sünnettir. Maliki mezhebine göre ise ellerin yana salınması sünnettir.

    Malikîler dışındaki cumhura göre; tekbirden sonra, namaz kılan kişinin sağ elini sol eli ve bileği üzerine koyması sünnettir. Çünkü Vail b. Hucr'dan rivayet edildiğine göre, kendisi Hz. Peygamber (asm)'in, namaza girince ellerini kaldırdığını ve tekbir aldığını, sonra elbisesine bürünerek sağ elini sol eli, bileği ve pazusu üzerine koyduğunu gördüğünü nakletmiştir. (1)

    Kabisa b. Hulb'ün babasından rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:

    "Resulüllah (asm) bize imam olurdu, namazda sol elini sağ eliyle tutardı."(2)

    Sehl b. Saad (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:

    "İnsanlar sağ ellerini namaz kılarken sol kolları üzerine koymakla emrolunurlardı."(3)

    İbni Mes'ud'dan da şöyle rivayet edilmiştir:

    "Hz. Peygamber (asm) birine uğramış, o da sol elini sağ eli üzerine koymuş olarak namaz kılıyordu. Adamın sağ elini alıp sol eli üzerine koydu."(4)

    Hanbelîler ile Şâfiilere göre, elleri bağlamanın şekli şöyledir:

    Sağ el sol elin bileği üzerine, yahut ona yakın bir yere konur. Bunun dayandığı delil daha önce de geçmiş bulunan İbni Hacer'in hadisidir. Biliyoruz ki bilek, kolun başparmağı takib eden eklem tarafıdır. Fakat Hanefilere göre, sağ elin iç kısmı, sol elin üst kısmı üzerine konur. Bu durumda baş parmak ile küçük parmak bilek üzerinde halka yapılır. Kadınlara gelince iki elini göğsü üzerine halka yapmaksızın koyarlar. Çünkü bu durum kadınların tesettürleri ile ahenk teşkil eder.

    Hanefîler ile Hanbelîlere göre ise, namaz kılan kişi iki elini göbeğin altına koyar. Çünkü Hz. Ali (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

    "Sağ elin sol el üzerine göbeğin altına konması sünnettendir."(5)

    Bundan kastedilen Hz. Peygamber (asm)'in sünnetidir.

    Şâfıîlerde müstehap olan, iki elin sola meyilli olarak, kadınlarda göğüs üzerine ve erkeklerde göbeğin üstüne konmasıdır. Çünkü insanın kalbi soldadır. Dolayısıyla eller en şerefli uzuv üzerine konulmuş olur. Bunun bir dayanağı da Vail b. Hucr'un hadisidir: "Resulullah (asm)'ın namaz kılarken iki ellerinden birini diğeri üzerine koyduğunu gördüm." Bunu Ibni Huzeyme'den rivayet edilen başka bir hadis de kuvvetlendirmektedir.

    Malikîlere göre, namazda iki elin vakarlı bir biçimde salıverilmesi menduptur. Kuvvetle bırakılması değil. Eller ön taraftan bırakılmaz. Çünkü bu durum huzurlu olmaya aykırıdır. Nafile namazlarda ellerin göğüs üzerinde bağlanması ve tutulması caizdir. Çünkü bu namazlarda zaruretsiz olarak bir yere dayanmak caizdir. Fakat farz namazlarda tutunmak mekruhtur. Çünkü bu durum bir yere dayanmak gibidir. Bunu bir yere dayanmak için değil de sünnet olduğu için yaparsa mekruh değildir. Bunun gibi her hangi bir şeyi kastetmeksizin yaparsa yine mekruh değildir.

    Bana göre doğru olan görüş cumhurun görüşüdür. Bu da sağ elin sol el üzerine konulmasıdır. Sünnet olmayan işlerle savaşmak için Malikî mezhebinin tespit etmiş olduğu gerçekle de birleşmektedir. Bu da bir yere dayanmaktır. Yahut fasit ve bozuk bir inançla savaşmak için tespit ettiği hususa aykırıdır. Bu da halktan birilerinin bu durumun vacip olduğunu zannetmesidir.

    Dipnotlar:

    1. Bu hadisi Ahmed, Müslim, Ebu Dâvud ve Neseî rivayet etmişlerdir, Lafız Neseî'nindir.
    2. Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiş olup hasendir, demiştir.
    3. Bu hadisi Buhari rivayet etmiştir.
    4. Bu hadisi Ebu Dâvud rivayet etmiştir.
    5. Bu hadisi Ahmed ile Ebu Dâvud rivayet etmişlerdir.

    (bk. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı)

  • Kurbanı Kestikten Sonra Çıkan Etleri Tartıp Parasını Ona Göre Verebilir Miyiz?

    Kurban Parası, Kurban Kesilmeden Önce Mi Verilmeli?

    #kurban #islam #tevhid

  • Kurban Bayramı Öncesi hazırladığımız kapsamlı video sizlerle.

    Kimler kurban kesebilir?
    Kurban kimlere vacip?

    Kurban kesmek vacip mi sünnet mi?

    Varlıklı bir ailede kurban herkese düşer mi yoksa bir kişinin kesmesi yeter mi?

    Kurban nasıl kesilir?

    Hayvanın yenilmeyecek yerleri nelerdir?

    Paylaşmayı İhmal Etmeleyelim.

    #islam #tevhid #kurban

  • KURBANDA BÜYÜKBAŞ HAYVANA ORTAK OLMA MESELESİ (çok önemli, okumanızı tavsiye ederim)

    Bilindiği gibi kurban belirli hayvanlardan olur. Bu hayvanlar da evcil hayvanlar dediğimiz koyun, keçi, sığır (inek cinsi), manda ve devedir. Bundan başka hayvanlar kurban olmaz.

    Koyun ve keçi cinsinden olan hayvanları ancak bir kişi kurban olarak kesebilir. Yine bu hayvanların kurban olabilmesi için bir yaşını doldurması, iki yaşından gün alması gerekir. Fakat koyunlarda bir istisnâ vardır. Eğer koyunun yavrusu (kuzu ya da tohlu) altı ayını doldurur da anasının boyunda olursa yani iri olursa o da kurban olabilir.

    Deve, manda ve sığır cinsinden olan büyükbaş hayvanlara gelince, onların da iki yaşını doldurması üç yaşından gün alması gerekir. Büyükbaş hayvanlar hicri yıla göre iki yaşını doldurmadıkça, iki yaşını doldurmaya bir iki gün kalsa bile kurban olmazlar.

    Büyükbaş hayvanlar birden yedi kişiye kadar ortak olunarak kurban kesilebilir. Bir kişi bir büyük baş hayvanı kurban olarak kesebileceği gibi, iki, üç, dört, beş, altı ve yedi kişi ortak olarak da kurban kesebilirler. Halk arasında kurbana ortak olacak olanların tek sayılı kişilerden olması gerektiği gibi yanlış bir düşünce var. Böyle bir şey yoktur. Bir, üç, beş, yedi gibi tek sayılı kişiler ortak olup kurban keseceği gibi, iki, dört ve altı gibi çift sayılı kişiler de ortak olup kurban kesebilirler. Bunda hiç bir sakınca yoktur. Kurban bayramında kurban kesecek olanlar, adak kurbanı kesecek olanlar ve akîka kurbanı kesecek olanlar büyükbaş hayvana ortak olup kurban günlerinde kurban kesebilirler. Çünkü bunların hepsi de Allah rızası için kesilen kurbanlardır. Fakat ortaklardan birisi etlik niyeti ile kurbana ortak olursa hiç birisinin kurbanı geçerli olmaz. Çünkü kurban bölünme kabul etmez.

    Yine kurbana ortak olanların hepsinin de îtikâdı yâni îmânı sahih olan kimseler olması gerekir. Eğer ortaklardan birisinin itikâdı bozuk olursa yine hiç birinin kurbanı geçerli olmaz. Çünkü kâfirin kurbanı kabul olmayacağına göre kurbanın bir parçası etlik olduğundan hepsinin de kurbanı geçersiz olur.

    Müslümanlardan bir kaç kişinin bir araya gelerek büyükbaş bir hayvana ortak olarak kurban kesmeleri güzel bir şeydir. Çünkü bunda birlik ve beraberlik, kardeşlik ve arkadaşlık duygularının gelişmesi vardır. Fakat bugün kurban kesmede en büyük problemlerden birisi büyük baş bir hayvana ortak olunarak kurban kesme meselesidir. Çünkü bugün kim müslüman kim kafir bilinemez olmuştur. Birisi birini buluyor, ötekisi bir başkasını buluyor yedi kişiyi tamamlıyorlar. Fakat birinin bulduğu ortağı öteki tanımıyor, ötekinin bulduğu ortağı beriki tanımıyor. Kurban kesileceği vakit biraraya geldiklerinde bir bakıyorsun bir iki kişinin itikâdı bozuk. Îmânı sahih değil. Buna rağmen insanlar birlikte kurban kesiyorlar. Halbuki hiç birisinin kurbanı olmamakta, evlerine sâdece et götürmektedirler.

    Kurbana ortak olanların hepsinin de îmânı sahih olsa bile eğer kurbanı içlerinden birisi kesmeyecek de dışardan birisine kestireceklerse, kurbanı kesecek olanın da îtikâdının düzgün olması gerekir. Eğer kesecek kişinin (kasabın) îmânı sahih değilse kâfirin kestiği yenilmeyeceğine göre yine hiç birinin kurbanı geçerli olmaz. Bugün yine en büyük sorunlardan birisi de budur. Çünkü genellikle kurbana ortak olanlardan hiç birisi hayvan kesmesini bilmiyor veya beceremiyor, dışardan herhangi bir kasap veya kişiyi bularak kurbanlarını kestiriyorlar. Adamın îtikâdı düzgün mü değil mi hiç bilmiyorlar.

    Bundan dolayı bütün müslümanları uyarıyorum. Büyükbaş hayvana ortak olacaksanız ortaklarınızın hepsinin de îtikâdının düzgün olmasına dikkat ediniz. Şâyet böyle bir ortaklık oluşturamıyorsanız tek başınıza küçük baş bir hayvanı kurban olarak kesin daha iyi. Yine ister büyükbaş olsun ister küçükbaş, eğer kurbanınızı kendiniz kesmeyecek de bir başkasına kestirecekseniz, kesen kişinin de îmânına şâhitlik edebileceğiniz kişi olmasına dikkat ediniz. Allah yaptığımız ibâdetleri kabul etsin. Selam, duâ ve muhabbetle.

    #kurban #islam #tevhid