Episodit
-
Ey bu gölgeli diyardaki gezginler
yitirmeyin umudu! Çünkü karanlık da olsa
bir sonu vardır her ormanın
bakın nasıl da geçip gidiyor bulutsuz güneş
güneş batıyor, güneş doğuyor
gün bir bitiyor, bir başlıyor
Ya doğuda ya batıda mutlaka kesilecek orman.
-
Yarasanın yarayı nasıl açtığını öğrendi. Kaymağını yiyen bir kedi yavrusu gibi kanı nasıl yaladığını. Arka ayakları ve katladığı kanatları üzerinde kara tüylü bir örümcek gibi nasıl yürüdüğünü. Niçin kandan başka besin almadığını. Jules aylar boyunca izledi yarasayı ve onunla konuştu. Hayatının tek tesellisi buydu. Gerçekleşen düşlerinin biricik simgesi...
-
Puuttuva jakso?
-
“Düzde de bozda da yanında olacağımıza itimat edebilirsin - sonuna kadar. Senin her sırrını saklayacağımıza itimat edebilirsin - senin saklayacağından daha iyi hem de. Fakat belanın karşısında yalnız kalmana, veya bir söz söylemeden çekip gitmene izin vereceğimize güvenme. Biz senin arkadaşlarınız Frodo.”
-
...ve ruhum zeminde dalgalanan bu gölgeden
bir daha asla - alamayacak kendisini. -
Artık etrafta yaprak bile kıpırdamıyordu. Gece durgun ve sessizdi. Havada bir ürperti vardı. Yollarına yavaş yavaş ışıksız devam ettiler. Bir iki mil sonra patika derin bir hendekten geçip, kısa bir yokuş çıkarak düşük banketli şose yolda sona erdi. Tırtıl aşağı inerek yolun kuzeyine de güneyine de iyice baktı. Fakat karanlıkta hiçbir şey görünmüyordu. Durgun havada da bir çıtırtı bile yoktu. Hendeklerin üzerinde asılı kalmış ince nehir pusları, tarlalara doğru ilerlemekteydi.
-
Nal sesleri yaklaştı. Saklanmak için ağaçların altındaki genel karanlıktan daha iyi bir yer aramaya vakitleri yoktu; Sam ve Pippin kalın bir ağaç gövdesinin arkasına çömelirken, Frodo yola doğru bir kaç metre geri süründü. Yol ormanın içinde zayıflayan bir ışık çizgisiydi, gri ve solgundu. Üzerindeki renksiz gökyüzü yıldızlarla ışıl ışıldı, ama ay yoktu.
-
Söylentiler ne dokuz, ne de doksan dokuz günde dindi. Bay Bilbo Baggins'in ikinci kere ortadan yok oluşu Hobbitköy'de, hatta bütün Shire'da üç yüz altmış altı gün boyunca tartışılıp durdu ve bu süreden daha uzun bir zaman boyunca da hatıralardan silinmedi. Küçük hobbitlere anlatılan bir ocak başı öyküsü oldu; zamanla, çakan şimşekler, gümbürtüler ve patırtılarla sırra kadem basıp sonra da değerli taş ve altın dolu torbalarla geri dönmeyi huy edinmiş Kaçık Baggins, efsanelerin en gözde kahramanlarından biri halini alıp, gerçek olaylar unutulduktan uzun zamanlar sonra bile yaşamına devam etti...
-
Çıkın Çıkmazı'ndan Bay Bilbo Baggins kısa bir süre sonra yüz on birinci yaş gününü debdebeli bir davet ile kutlayacağını ilan ettiğinde Hobbitköy'de büyük bir heyecan yaşanmış ve söylentiler alıp yürümüştü.
-
Kara Daktilo'nun ikinci sezonu üzerine uzun bir süre kafa yorduktan sonra Yüzüklerin Efendisi serisi ile devam etmeye karar verdim. Orta-Dünya halklarının kaderini belirleyecek olan Tek Yüzük'ün öyküsünü seslendirmekten duyacağım hazzı kelimelerle ifade edemem. Eserin sinema uyarlaması her ne kadar başarılı olsa da, Tolkien'in satırlarında çok daha zengin bir Orta-Dünya'nın sizleri beklediği aşikar.
-
"Kendisini kara bir göğün altında ve sonsuz bir karanlığın üstünde asılı dururken hayal etti. Hava sıcak ve bayattı. Birden gözlerine dolan yaşları kurutup yapış yapış olmalarına neden oldu. Gözyaşları durduktan sonra, yardım istemek için bağırmaya başladığında, karanlık sözlerini kolaylıkla yedi. Bağırmaktan sesi kısıldığında, örgünün üzerine yeniden uzandı. Bu kırılgan yatağın ötesinde karanlığın sonsuza dek sürdüğünü hayal etmekten alamıyordu kendini. Saçmaydı elbette. Hiçbir şey sonsuza dek sürmez, dedi yüksek sesle. Hiçbir şey sonsuza dek sürmez!"
-
Ölüm her yerdeydi; putun durduğu gölgeli tünele yerleşip mumyaların mahfazalarında saklanmıştı ve taş zeminin tozlarının arasında bile bekliyordu. Ölüm ve karanlık... Geçen üç bin yıldır ışığın delmediği karanlık.
-
"Çünkü kedi içine kapalıdır ve insanların göremediği şeylere yakındır. Kadim Mısır'ın ruhudur ve unutulmuş Meroe ve Ophir kentlerinden öyküler taşır. Orman krallarının akrabası ve eski ve uğursuz Afrika gizlerinin mirasçısıdır. Sfenks onun kuzenidir ve onun dilini konuşur; ama Sfenks'ten daha yaşlıdır ve Sfenks'in unutmuş olduklarını hatırlar."
-
"Hanın kapısı savrularak açıldı ve Şeytan içeri daldı. Bir ceset kadar zayıf, cesedin sarmalandığı kefenden daha beyazdı. Gözleri mezarlar kadar derin ve koyu renkliydi. Ağzı Cehennem'in kapısından daha kırmızı, saçı en derinlerdeki çukurlardan da siyahtı. Bir züppe gibi giyinmiş, şatafatlı bir at arabasından inmişti, buna rağmen kim olduğu şüphe götürmezdi: Şeytandı o, Yalanların Babası."
-
"Bir gece kentteki uğrak yerlerimden birinden zil zurna sarhoş çıktıktan sonra eve döndüğümde, kedinin benden kaçtığı kanısına kapıldım. Onu yakaladım. Sert hareketlerimden korkunca elimi ısırıp küçük bir yara açtı. İşte o anda gözüm döndü. Kendimi kaybettim. Ruhum gövdemden kaçıp gitmiş, yerine içkiyle beslenen fesat bir iblis gelmişti sanki."
-
"Ona uğrama isteğimi belirtir nota karşılık olarak Dampier, zili çalma, kapıyı aç ve yukarı çık yazmıştı. Bende öyle yaptım. Merdivenler, ikinci katın başındaki tek bir gaz lambasının aleviyle loş bir şekilde aydınlatılmıştı. Sahanlığa kazasız belasız ulaşmayı başardım ve açık bir kapıdan kulenin aydınlık ve kare şeklindeki odasına girdim."
-
"Gökyüzü, hiç aklımdan çıkmayan o akşamki gibi kızarıp ışımaya başladı ve iki karanlık yığın gibi görünen evlerin arasından alevlerin parlak gösterisi belirdi."
-
"Gördüğümü sandığım şey o denli olağanüstüydü ki, aklı başında hiçbir kişi gerçekten olduğuna ihtimal verip doğrulayamaz."
-
"El yordamıyla kibriti bulup yaktım. Rüzgar daha bir coşmuş ve binanın çatısına yüklenmeye başlamıştı. Az evvelki yalvaran uğultusu, öfke dolu bağrış çağrışlara dönüşmüş gibiydi..."
-
"Sevdi, sevildi, öldü..."
-
Tüm Kara Daktilo dinleyicilerine ve podcast severlere merhaba, ben Mertcan Bozdemir. Her hafta okuyacağım korku öykülerini en iyi korku edebiyatı eserlerinden seçerek sizlere keyifli ve gerilim dolu bir dinleti sunmayı hedefliyorum. Tanıtımı daha da uzatmadan sizleri karanlığa davet ediyorum.
- Näytä enemmän