Episodit
-
Cumhuriyetsizleşmek. Egemenliiğin üreten ve tüketenlerden alınması. Cumhuriyetçi sanılan siyasiler ve söylemleri.
-
Sınıf atlama eğilimi. Ödünç mutluluklar. En son ne zaman hayattan keyif aldın? Zenginler neden fakirlerin hayatına öykünmez? August Sander.
-
Puuttuva jakso?
-
Yine ufak ve gerekli bir aradan sonra beraberiz. Sana anlatacak o kadar iey biriktirdim ki, dayanamadım ve mikrofonun başına geçtim.
Geçenlerde oturduğum eyrde düşünüyordum. Dedim ki kendi kedime "yahu içinde bulunduğum toplumda bazı insanlar vardı".
Bu insanlardan hep şöyle bahsedilirdi; "Ya baksana, adama kuruşun hesabını yapıyor, işte bunlar böyle zengin oluyor".
Peki soru şu, biz yapmıyor muyuz bu hesabı? Tanıdıkların, ailen, dostların yapmıyor mu? Gayet tabi yapıyoruz. Öyle ki, ister maaşın, ister emekli maaşın, ister işsizlik maaşın... bunları alır almaz "nasıl kılı kırk yarıp, oraya buraya borcu ödeyip, kirayı ödeyip ayın sonu getireceğim?" diyerek kuruşun hesabını yapan biziz.
Bu "kuruşun hesabını yapma" durumu, sadece o zenginliği ile övünülen insanlara mahsus değil ki.
Eğer kuruşun hesabı yapılarak zengin olunabilseydi, biz de zengin olurduk. Demek ki ortada çok farklı bir durum varç Gel seninle birlikte bakalım. Bizler, sıradan insanlar olarak nasıl daha da zengin hale gelebiliriz. -
Ufak bir aradan sonra beraberiz. Bu süreyi elbette her zamanki gibi okumakla, araştırmakla ve sana anlatacak yeni şeyler keşfetmekle geçirdim. Bu yazımda daha önce defalarca duyduğuna emin olduğum ama gerçeklik ile uzaktan-yakından alakası olmayan bir kolpadan bahsedeceğim. Bir ön kabulden bahsedeceğim.
“Çalışmayana ekmek yok !” kolpasını anlatacağım.
Aslında durum tam da tersi. Çalışmayana ekmek var. Gel seninle beraber bakalım, içinde bulunduğumuz bu düzende çalışmayanlar nasıl fırınlar dolusu ekmek yiyor. -
Bu yayında seninle Migros işçilerinin grevini ve Isparta'da gerçekleşen elektrik kesintisi konuları konuşacağım. Sistem krizi yaşayan ülkemizin en temel problemi olan konuları, daha geniş bir pencereden ele alacağım.
-
Merhaba dinleyicim nasılsın? Liyakatın keyfin yerinde mi? Benim bu aralar pek yerinde değil. Bu yazıda sana meritokrasinin neden bir ihtiyaç haline geldiğini, bunun yanında neden liyakat esaslı bir toplum kuramadığımızı anlatacağım. Gel seninle beraber bakalım, neden “işini iyi yapacak liyakatlı insanlara” ihtiyaç duyar hale geldik.
Doğru soruları sormak, elbette bize doğru cevaplar verecektir. Ben ömrümün çok uzun bir kısmını, kapitalizmin nasıl çalıştığını anlamadan geçirdim. O bilmiş liboş ağızların, hatta sokakta kendisine mikrofon uzatılan garibanlardan “liyakat lazım liyakat, işi ehline vermek lazım” laflarını duyunca “hakikaten ya liyakat lazım” dediğim dahi oldu…
Peki ne oldu da liyakatlı insanlar bulunması zor hale geldi? Bu bir geceden sabaha, bir yıldan öteki yıla olan bir şey olmasa gerek. Bir veya birden fazla insanın eliyle mi yapıldı?
Sana en başta meritokrasi denilen şeyin benim ideal toplumumda çok da ihtiyaç duyulan bir şey olmadığını itiraf etmeliyim. Yani bana göre meritokrasi de kapitalizmin kendisi kadar eski ve ağalık dönemi artığı kavramlar. -
Bugün seninle pek az konuşulan, konuşulmak istendiğinde de yanlış anlatılan bir gerçeklikten bahsedeceğim. Sana neden iyi bir patronun var olamayacağını anlatacağım. Gel seninle beraber bakalım, neden iyi patron denilen şey bir rüyadan ibarettir.Büyük ihtimalle sen de bu yaşına kadar insanların mesleklerinin başına “iyi” veya “kötü” sıfatları konularak anıldığını duymuşsundur. İyi doktor, kötü muhasebeci, iyi mühendis, kötü kasap, iyi öğretmen… liste uzar da gider.
Patronluk bir meslek midir?İşini belli bir dönem iyi yapmasından ötürü herhangi bir meslek grubundan bir kişiye ürettiği ürün veya hizmetin kalitesine bakarak o kişiyi “iyi meslek erbabı” olarak sınıflandırmak mümkün. Bu sebeple en başta şu ayrımı yapmak zorundayım;
Patron olmak bir meslek değildir, iş veren olmak, sermayedar olmak, yani insanların ücret karşılığında emeğini sattığı kişi olmak bir meslek değildir.Tam da bu sebepten ortada bir meslek olmadığı için bizim gibi normal mesleklere sahip ve emeğini satarak geçinen insanlara yakıştırıldığı gibi herhangi bir patrona iyi iş çıkardı babında “iyi patron” denilemez. -
Bu bölümde seninle hepimizin doğrudan muhatabı olduğu, belki pek azımızın içten içe farkında olduğu, çok uzun zamandır önümüzde duran ama kimsenin bahsetmediği bir gerçeklikten bahsedeceğim.
Sorun ne ve nerede?İçinde bulunduğun ülkede aslında fakirlik problemi yok. Asıl problem aşırı zenginlik problemi. Evet, yanlış duymadın. Var olan durumu bugüne kadar sana şu şekilde anlattılar; insanlar açlıktan kırılıyor, geçinemiyorlar, faturalarını ödeyemiyorlar, barınamıyorlar.
Evet, bu doğru ve bu doğruluk aslında bir şeyin sonucu ve biz bu sonucu tartışıyoruz. Yani problemin kendisini tartışmıyoruz. Peki problem ne problemi? Bütün zenginliğin, varlığın, az ve mutlu bir insan toplulusunun elinde toplanabilmiş olması.
İşte o yüzden bu yazının başlığını “bu ülkede fakirlik sorunu yok” şeklinde koydum.
Şimdi gel seninle beraber bakalım biz bu duruma nasıl geldik? -
Ne haber kıymetli dinleyicim nasılsın? Umarım son görüştüğümüz yayından bu yana kaygılarının sayısını azaltmış, borçlarını kapatmış ve mümkünse fakirleşmeden durabilmişsindir. Gün geçtikçe enflasyonun altında daha fazla ezilip, pahalılığa kurban gitmeye devam ediyorum. Senin de durumunun bundan çok farklı olduğunu zannetmiyorum.
Yayına başlamadan önce seninle kabullenmek zorunda kaldığım ama pek de hoşuma gitmeyen bir gerçekten bahsedeceğim. Bu gerçeklik şu, hiç birimizin kapitalizme karşı bağışıklığı yok. Hepimiz kapitalist toplumlarda ve kapitalist devletlerde doğduk. Bunu yayının en başında söylemenin yayının kalanında seninle paylaşacağım fikirleri anlamanda ve o fikirleri duyunca incinmemende yardımı olacak.
Peki yayının konusu ne? Multitasking, diğer bir deyişle çoklu görev kabiliyeti. Gel seninle beraber bakalım kapitalistler çalışarak geçinen insanların neden aynı anda birden fazla görevi idare edebilir halde olmasını istiyor? -
Merhaba kıymetli dinleyicim. Nasılsın. Sağlığın, keyfin, halin vaktin yerinde mi? Kendini nasıl hissediyorsun? Geçinebiliyor musun? Borçlarını ödeyebiliyor musun? Kendinin veya çocuğunun geleceği için endişeleniyor musun?
Bu günlerde kiminle karşılaşsam kendisine bu soruları soruyorum. Dost meclisinde, yeni bir arkadaş edindiğimde doğrudan bu podcast serisinde konuştuğum konuları açıyorum. Bugün de seninle çok uzun zamandır üzerine konuşmak istediğim, daha önceki yayınlarda ucundan, kıyısından değindiğim bir konuyu paylaşacağım.
Eminim sen de daha önce bu “sıfırdan gelerek” zengin olduğunu iddia eden insanlarla tanışmışsındır.
Sıfırdan gelerek milyarder olan insanların hikayelerini duymayı sevdiğini de biliyorum çünkü çoğumuz o hikayeleri dinlemekten hoşnut oluyoruz. Hatta önceleri bu insanların hikayelerini okuyup, dinleyip “bir gün ben de o milyarderler kulübüne katılabilirim, bir istisna olabilirim” diyerek rüyalara daldım.
Taa ki kapitalizmin nasıl işlediğini anlayana kadar. -
Merhaba kıymetli dinleyicim nasılsın? Kıymetli zamanını bugünlerde ne yaparak harcıyorsun? Bunu gerçekten bilmek istiyorum. Çünkü merak ediyorum zaman denilen şeyin istisnasız her insan için ortak para birimi olduğunun farkında mısın? Gel seninle birlikte bakalım, zaman neden bir para birimidir?
Kısa bir süre önce “In Time” adında (Zamana Karşı) isimli bir film izledim. Aslında bu filmi taa ilk çıktığı zaman izlemiştim ancak o zamanlarda dünyayı bugün gördüğüm gibi görmediğim için film benim için distopik ve Sosyal Darwinizm konulu bir filmden ibaretti.. Gel seninle birlikte bakalım, zaman neden bir para birimidir? -
Ne haber okuyucum nasılsın? Uzun bir aradan sonra yeniden seninle beraberim. Umarım bu arada geçen sürede işsiz idiysen iş bulmuş, hali hazırda bir işin vardıysa da o hayalini kurduğun kaygısız hayata kavuşmuş, eğer bunların hiç birini yapmadıysan da borçlanmadan durabilmişsindir. Gel seninle beraber bakalım, kapitalizm neden bizi aydan aya geçinen bire Aylıkçı veya iş bulamayan bir Aylak olmaktan başka seçenek bırakmadı.
-
Takipçi sorularına yanıtlar. Bir gün zengin olacağını hayal ederek yaşamak ve ölmek. Güç nedir ve kimdedir. Peki ne yapmalı? Nasılsın benim 50 bölümdür fakirliğine fakirlik katılan, aşı tekellerinin oyuncağı olan, her gün işsizlik tehdidiyle karşılaşan, “ayın sonunu nasıl getiririm” kaygısına kapılan, cinsel tercihi sebebiyle derdest edilen, her geçen gün yenisi gelen zamlarla inim inim iletilen dinleyicim? Nasılsın?
Seninle beraber Mart 2020’den beri hayatımızı tam manası ile doğrudan ilgilendiren geçim derdi, yaşam kalitesi, iş ve yaşam dengesi gibi benzeri konularda düzen başlığı altında konuştuk. Özellikle pandemi boyunca daha da şiddetlenmekle beraber borçlarımızın arttığını, evlerimizden, işlerimizden ve onurluca yaşam hakkımızdan mahrum kaldığımızı beraber gördük. -
Sade vatandaş ve çalışanlar olarak nasıl baskılanıyoruz? Korku ve pasif kabulleniş. Kapitalist hegemonyanın emek ve yaşam sahasındaki örnekleri. Merhaba benim yoksulluk sınırı altında yaşayan dinleyicim, nasılsın? Bu yazıda seninle duyguların, düşüncelerin ve hatta ahlaki değerlerin dahi alınıp satılabileceği düzende, nasıl aklı ve vicdanı hür olamayan insanlar haline geldiğimizi anlatacağım? Gel seninle birlikte bakalım sen-ben sıradan insanlar olarak neden bir hegemonya altında yaşar hale geldik?
Öncelikle sana hegemonyanın ne anlama geldiğinden bahsetmek istiyorum. Basitçe hegemonya bir grubun başka bir grup üstünde üstünlük kurmasıdır. Bizler, sıradan insanlar olarak o 24 saatinin en az 8 saatini çalışarak, çalışmaya çalışarak geçiren insanlar olarak hem iş yerlerimizde hem de sosyal hayatlarımız da ağır bir hegemonyanın hatta diktatörlük denilebilecek bir yönetim tarzının gölgesinde yaşıyoruz. -
Bayram trafiğinin asıl sebebi. Yaşamayı sevmediği şehirlere ve işlere hapsolmuş insanlar. İş yerinde demokrasi ve kazanılmış haklar. Merhaba dinleyicim nasılsın? Bir işin var mı, var ise işinden memnun musun? Memnunsan da çalışarak geçinebiliyormusun, yaşamdan keyif alıyor musun bilmiyorum. Yazıma başlarken gözünün önüne bir sahne getirmeni rica edeceğim ve sana bir soru soracağım. Kesinlikle böyle bir sahneye ya bir ana haberde ya da başka bir yerde denk gelmişsindir.
Resmi tatil olur ve şehirlerdeki insanlar tatilden önce şehirden kaçarcasına yollara düşüp başka başka yerlere gitmeye çalışırlar. Hatta bu trafiğe bir isim bile verilir. Tatil trafiği, bayram trafiği… -
Kendi refahını zenginleri huzura kavuşturmak pahasına kaybeden toplumlar. Kapitalist bir düzende egemenlik milletin midir? İşini, evini, ekmek teknesini ve hayatını kaybeden insanlar. Nasılsın benin ekonomik olarak sınıf atlayamayan okuyucum? Ömrünün çok uzun bir kısmını çalışarak veya çalışmaya çalışarak geçiren dinleyicim. “Evet, bu güne kadar böyle gelmiş olabilir ama bundan sonra böyle gitmesin” diyen dinleyicinin nasılsın?
Bu bölümün başlığını “Fakire ekmek yoksa zengine huzur yok!” diye koydum. Bu slogan yakın zamanda Kolombiya’da başlayan halk ayaklanmalarında en çok kullanılan slogan haline geldi. Gel seninle birlikte bakalım. Bizler, emeğini satarak geçinen insanlar olarak veya o insanların çocukları olarak nasıl kendi refahımızı, zenginleri huzura kavuşturmak pahasına kaybettik. -
Besleyici olmayan gıdalar. Bir yaşam tarzının kaçınılmaz hastalığı. Obezite kimin icadı? Merhaba dinleyicim nasılsın? Bu yayında seninle zamanında benimde yakalandığım bir hastalıktan bahsedeceğim. Obeziteden bahsedeceğim. Belki sende bir obezsindir veya mutlaka obez olan bir tanıdığı vardır. Sağlıksız beslenmenin sonucu olarak gösterilen ve bireysel diyetlerle üstesinden gelinilmeye çalışılan bu büyük problemin, katlanarak artan sorunun asıl ve ekonomik sebeplerine gel seninle birlikte bakalım.
-
Pozitif ve negatif özgürlük kavramları. Azmettiricilik ve suçluluk. Tam kapanmadan zarar gören esnaf. Köle, maraba ve işçi özgürlükleri. Merhaba dinleyicim nasılsın? Bu yayını Avrupa’dan,Amerika’dan dinleyen insanlar olsa da dinleyici kitlesinin çoğunluğu Türkiye’de yaşadığı için şuan pandemi şartlar altında ve tam kapanma esnasında beni dinlediğini farz ediyorum.
Umuyorum bu kapanma süresini daha çok öğrenmekle, araştırmakla ve sınıf bilincini tazelemekle geçiriyorsun dur. Tabi ki böyle bir özgürlüğün varsa… -
Paravan markalar ve sermaye grupları. Kozmetik ve Otomobil tekelleri. Rekabetin çalışanlar ve kapitalistler için anlamı. Nasılsın? Bu bölümde seninle birlikte daha önce yapmadığımız bir şey yapacağız. Eğer varsa, bu yayını dinleyen kapitalistlere sesleneceğiz. Biliyorum ki aramızda ister kendisi, isterse de ailesinin bir üyesi, işveren olan, patron olan, işyeri sahibi olan, çalışanları olan birileri var. Yalan değil, daha önce ben de böyle bir insandım. Benimle birlikte çalışan insanların başarılı olmasını, bana çalışan insanların kendi aralarında rekabet etmelerinin hem onlara hem de bana faydası olacağını, günün sonunda belki de hep beraber işin içinden kârlı çıkacağını düşündüğüm zamanlar oldu.Ta ki kapitalizmin ve rekabetin nasıl çalıştığını anlayana kadar. Şimdi gel seninle birlikte bakalım, kapitalizm neden rekabeti ve rekabet edenleri öldürür?
-
Zenginlik transferi. Ahlaksızlaşan kapitalist toplumlar. Dolandırıcılık ve fırsatçılık. Rekabetin nirvanası, vurguncular. Ne haber okuyucum nasılsın? Umarım keyfin ve sağlığın yerindedir. Benim keyfim pek yerinde değil çünkü yakın zamanda Thodex isimli bir kripto para alım satım platformunun başındaki bir kapitalistin yaklaşık 400.000 insanı dolandırıp ortalama 2 milyar dolarlık bir değeri yurt dışına kaçırdığı iddiasıyla karşılaştım. Merak etme, ben o kurbanlar arasında değilim ama sen ve ben o kurbanlar arasında olabilirdik. Ben kapitalizmin nasıl işlediğini anlamadığım zamanlarda bu ve benzeri olaylara birer talihsiz olaylar dizisi, hatta kaza olarak bakıyordum. Şimdi gel birlikte bakalım. Bizler sıradan insanlar olarak neden ve nasıl böyle dolandırıcılıklara kurban gidiyoruz?
- Näytä enemmän